StatCounter

14 Nisan 2020 Salı

Sosyal Mesafesizlik ve Türkiye


Bu günlerde en fazla duyduğumuz kavram muhtemelen “sosyal mesafe” kavramı. Sürekli duyduğumuz, sürekli gündeme gelen ama bir türkü başaramadığımız “sosyal mesafe” ya da benim tabirimle “sosyal mesafesizlik”. Google’da yapılan aramalarda 15 Mart itibariyle artış da son derece belirgin değil mi?



Sosyal mesafe kavramı askında benim üzerinde çalışmalar ve yayınlar yaptığım sözsüz iletişim kavramları arasında. Proksemiks denilen, sözsüz iletişimin “yakınlık kavramları” içerisinde yer alıyor. Sözsüz iletişimde neredeyse her şeyin bir mesajı vardır, tabii ki bunları okuyabilenler için. O nedenle mesafelerin de bir anlamı elbette vardır. Sosyal mesafe 1.5-2 metreden başlayıp 3.5 metreye kadar uzanan etrafımızda oluşturmak istediğimiz bir alandır. Bu alan gün boyu diğer insanlarla yaptığımız etkileşimlerde korumak istediğimiz görünmez bir balon gibidir. Eve gelen tamirci, konuştuğumuz eczacı, iş için gelen birisi, yolda rastladığımız tanıdık hep bu mesafenin içinde kalmalıdır. Peki, bu mümkün mü? Elbette çok zor.



Önce hayvanlar dünyasına bakalım. Hayvan biyoloğu Heini Hediger hayvanları temaslı ve temassız hayvanlar olarak ikiye ayırır. Temaslı hayvanlar birbirlerine yakın yaşamaktan hoşlanırlar. Yarasalar, denizayıları, hipopotamlar, domuzlar, muhabbet kuşları ve kirpiler gibi. Temassız hayvanlar ise birbirlerine uzak yaşamayı tercih ederler, atlar, köpekler, kediler, misk fareleri, şahinler ve martılar gibi. Temaslı hayvanlar iç içe yaşamayı tercih ederler ve kalabalıktan rahatsız olmazlar. Oysa temassız hayvanlar kişisel alanlarının azaldığını hissettiklerinde strese girerler ve sayı çok artarsa doğal ölümler gerçekleşir.
Hayvanlar bile böyleyken, insanların bu konuda farklılaşmamaları mümkün değildir. Bazı kültürler birbirlerine hayli mesafelidir. Ülke bakımından da, aynı ülkenin içerisindeki farklı kültürler bakımından da fark eder. Örneğin Balkan muhacirleri birbirlerine hayli mesafeli yaşarlar. Bahçe duvarlarından bile anlaşılır bir durumdur bu. Karadenizliler keza mesafeli yaşamları tercih ederler. Gidin Karadeniz köylerindeki mahalle kavramını inceleyin hemen anlaşılır. Oysa Anadolu kültürü mesafe tanımaz. Doğu kültürü de böyledir. Yakın mesafeden etkileşime gireriz biz. Birbirimize temas etmeyi severiz. Erkekler bile karşılaştığında birbirlerini öpmeseler de kafa tokuştururlar. Almanya’da tuhaf kaçsa da, Türkiye’de iki erkek kol kola muhabbet ederek yürüyebilir. Mutlaka sarılırız. Avrupa’nın pek çok ülkesinde banka sırasında önünde bekleyen ya da işlem yapanla aranda en az iki metre bırakmazsan rahatsız edersin onu ve muhtemelen tepki görürsün. Oysa biz adamın ne işlem yaptığını izler, hatalı yere basarsa hemen müdahale ederiz. Marketlerde dip dibe bekleriz. Sıradan bir Amerikalı eğer kazara sizin önünüzden geçmişse çok mahcup olur, muhtemelen özür diler. Oysa biz kafamıza göre atlar önünden geçer, bir de gözümüz keserse pişmiş bir şekilde sırıtırız.
Tüm bunları bir araya getirdiğinizde zaten neden bizde bu sosyal mesafe kavramının bu hastalığa rağmen oturmadığını ve o mesafeyi bir türlü sağlayamadığımızı da anlayabiliyoruz. Sosyal mesafe kavramı bizim genetiğimize henüz işlememiş bir kavram. Sürekli sağ bileğinizde taşıdığınız saatinizi bile sol bileğinize taksanız, beyin 21 gün boyunca direniyor bununla. Basit bir saat. Biz nesiller boyunca anlaşılamamış bir sosyal mesafe kavramından bahsediyoruz ki, bu kavramın oturması böyle birkaç kamu spotu, hatırlatmalar ya da dronlardan anons etmelerle hallolacak gibi görünmüyor. Sonuç bir anda unutulan mesafeler, açlık korkusu ile iç içe geçmiş insanlar ve “sosyal mesafesizlik” olarak ortaya çıkıyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder