"Görmek için gözleri, duymak için kulakları olan kişi bilmelidir ki, hiçbir ölümlü sır saklayamaz. Eğer dili susarsa parmak uçlarıyla konuşur, ihanet her gözeneğinden sızar" Sigmund Freud
StatCounter
18 Eylül 2012 Salı
Hayat Ne Kadar Ucuz
Bugün, Afganistan/Kabil'de, sabah uyanıp işlerine gitmekte olan dokuz yabancı işçi ve bir Afgan şoför hayatını kaybetti. O karambolde ölenlerle birlikte sayı 14'ü aşıyor. Çünkü sabahın köründe, 06:45'te, bir canlı (ama ruhsuz) bomba, aracı ile onları taşıyan minibüse çarparak kendisi ile birlikte öldürdü. Üstelik tahminler doğru ise, bu işi yapan canlı ve ruhsuz bomba, araçları karıştırdı ve Afgan Güvenlik Kuvvetlerine ait bir minibüs sandığı için çarptı. Karıştırmasaydı, belki de bugün kimse ölmeyecekti. Karıştırmasaydı, belki de o işçiler, hala ekmek paralarını kazanıyor olacaklardı. Kahvaltı edecekler, sıcaktan dert yanacaklardı.
Hayat ne ucuz, ne saçma. Herkesin hayatı, cahil bir canlı ve ruhsuz bombanın algılamasına bağlı. Hem de sadece Kabil'de değil, dünyanın her yerinde. Eskiden dünya savaşları vardı, salgın hastalıklar vardı, insanın ortalama ömrü kısaydı. Sonra savaşmaktan vazgeçtik, kısmen de olsa. Tıp bilmini geliştirdik. Artık insanlar daha uzun yaşıyorlar. Fakat bu kez de terörü ve kanseri başımıza musallat ettik. Hem de doğrudan kendi ellerimizle. Şimdi bu çelişki değilse nedir?
Saldırının, o malum gerizekalı ötesi film yüzünden olduğu söyleniyor. Acaba "Bir insanı öldürmekle, insanlığı öldürmek aynıdır" prensibine sahip bir dine sığınarak, bu cinayet nasıl işlenebildi? Ya artık parçalanmış bir cesede sahip olan terörist, diğer tarafta peygamber ile karşılaştığında ne diyecek? Alnından öpülmeyi bekliyor mu?
Sonuçta bu dünyadan günahsız kişiler, zamansız ayrıldılar bugün. Tıpkı güzel ülkemdekiler gibi. Zamansız. Her ölüm erken ölüm diye saçmalamasın kimse. 20 yaşındaki çocuklardan bahsediyorum.
Ölümü nasıl da normalleştiriveriyoruz. "Canlı bomba" diyerek, onu sadece bir meta haline getiriyoruz. Sanki yaşamayan biri gibi, sanki bir robottan bahseder gibi.
Şehit diyoruz. Geçiveriyoruz. O şehidin de, çaresiz bir bebek olarak doğduğunu ve onun doğumuyla gülümseyen yüzleri hiç düşündünüz mü? Onun derdiyle kaç geceler boyu uykusuz kalan anayı, onun varlığı aklına gelince işyerinde duramayan, saatleri sayan ve gözleri yaşaran babayı. Onun kollarında kendini güvende hisseden kardeşi. Hayal kurar mı şehit, kurar elbette. Aşık da olur. Sever. Çocuk yapar. Çocuklarına kavuşmanın hayalini kurar. Efkârlanır, aşka gelir, iki kadeh atar, sarhoş olur. Şiir yazar. Dizinin üstüne düşerse dizi kanar. Birilerinin arkadaşı, evladı, sevgilisi, aşığı, maşuğu, birader, kankası... Bak bir şehit kelimesinden neler çıkıyor. Böyle söyleyince zorumuza gitmedi mi?
Daha bu yazıyı yazarken ve bitiremeden yeni bir haber çıktı gazetede. Bingöl. Yedi şehit, 63 yaralı. Belki ben bu yazıyı yazmaya başladığımda daha hayattaydılar. Şakalaştılar. İzinden dönüyorlardı belki. Anılarını anlattılar. Yeni sözlenmişti. Yüzüğünü gösterdi arkadaşına. Sevgilinin dudağından bir öpücük çalmayı başarmıştı. O bilgiyi kendine sakladı ama. Yüzü kızardı birden, gülümserken patladı ve ...... Ne olduğunu düşünecek zamanı bile olmadı....
Hayat ne kadar ucuz değil mi? Ne kadar hem de.. Daha fazla yazamayacağım. Bugün günahsız yere ölen tüm insanlara Allah rahmet eylesin...
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder