YEŞİL REHBER ve YEŞİL ÖN YARGILARIMIZ
-Dikkat, spoiler içerir-
Bir İtalyan kabadayısı düşünün. Gece kulüplerinde garson
gibi çalışıp aslında fedailik yapıyor. Tıpkı bizim pavyonların sözde “müdür”leri
gibi. Başarı elde etmek için bir yerde Makyavelist, bir Mafya babasının
şapkasını çalıp bulmuş gibi yapmakta beis görmüyor. Kocaman göbeğine 26 tane
sosisli sandviç tıkarak bahis oynayabiliyor. Yalan söylemekte usta, lakabı “Dudak
Tony.” Aynı zamanda geleneksel bir İtalyan aile babası. Kalabalık bir aile.
Sürekli bir gürültü. Uzaktan İtalyan Amerikalılar enteresan görünüyor. Göçmen
oldukları halde kendilerini herkesten fazla Amerikalı görüyorlar ve dolayısı
ile o günün şartlarında fazlasıyla ırkçı bir çizgileri var. O kadar ki, eve
gelen iki siyahi ustanın su içtikleri bardakları hiç duraksamadan çöpe
atabiliyor. Kulüp bakıma alınmış ve üç aylığına bir iş lazım. Bir doktora şoför
olması teklif ediliyor. Tony Vallelonga.
Doktor kocaman bir evde yaşayan biraz bohem, biraz grotesk
bir figür. Tıp doktoru değil, müzik doktoru, siyahi bir müzisyen, Don Shirley. Hintli
bir hizmetçisi var ve eve gelenlerin karşısında bir tahtta oturuyor. Rusya’da
öğrenim görmüş, devrinin en iyi piyanistlerinden. O da kendisini siyahi
toplumdan tamamen soyutlamış, beyazdan daha beyaz bir adam. İki müzisyenle
birlikte kurdukları Don Shirley Üçlüsü’nün lideri. New York’ta çok da fazla
ayrımcılığa tabi olmaksızın yapayalnız bir hayat yaşıyor. Eşinden ayrılmış,
kardeşi ile bile görüşmüyor.
Bu tuhaf ikili bir seri konser programına gidecekler. Dudak
Tony’nin görevi onu tüm bu konserlere yetiştirmek ve yardımcılığını yapmak. Kendisini
işe alan yapım şirketinin görevlisi eline çok ilginç bir kitap veriyor. “Zenci Motorcunun
Yeşil Rehberi”. Başlangıçta ne olduğu tam da anlaşılmayan bu kitabı arabaya
koyuyor ve Güney’e doğru yolculuk başlıyor. Yeşil Rehber, Güney’de yolculuk
yapmak isteyen siyahi motorcular için onlara uygun kalacak yerler rehberidir
aslında.
Yol insana ne kadar çok şey öğretir. Bu yol da ikiliye bir
hayat dersi verir. Çok enteresan bir ikilem söz konusudur. Doktor yol boyu
tarlalarda çalışan siyahi işçilerden çok farklıdır. Arabanın içerisinden onlara
bakmaya bile tenezzül etmez. Tarlada çalışan siyahiler de ona uzaylı gibi bakarlar. Ama Güney’in
şartları zorludur bir siyahi için. Ayrımcılık hala daha hüküm sürmektedir. Bu
yüzden o beğenmediği siyahilerle birlikte berbat bir otelde kalmak zorundadır.
Çünkü beyazların oteli, restoranı, terzisi, otobüsü, hülasa her şeyi farklıdır.
Ama hala burnunu aşağı indirmez. Tony ona yol boyu siyahi Blues şarkıcılarının
isimlerini söyler. Hiçbirini dinlememiştir sözde. Şaşırır Tony, bir süre sonra
kendisinin Doktor’dan daha fazla zenci olduğuna karar verir. Oysa Doktor
bunlardan habersiz değildir, ama kendisini yerleştirdiği yerde bunlara hiç yer
yoktur.
Doktor, haksız yere gözaltına alındığı karakoldan kurtulmak
için Amerikan Başkanı’nı telefonla arayacak durumdadır, fakat konser verdiği
restoranda bir yemek dahi yiyemez. Etrafındakileri yanında tutabilmek için
paradan başka bir enstrümanı yoktur. Fakat filmin sonuna doğru paranın
açamayacağı kapıları görür, Tony de paranın her şey olmadığını anlar. O yemek
yiyemediği restoranda çalmayı reddeden Doktor, kendisine yemek yemesi için tavsiye
edilen zenci barında tüm gece blues çalar, diğer siyahi müzisyenlerle birlikte.
Çok mu detay anlattım bilmiyorum, ama bundan çok daha
fazlasını görmek mümkün filmde. Sosyal psikolojide ön yargının temelini “bilmemek”
olarak anlatırlar. Her şey bilmemekten kaynaklanıyor zaten. Bilmediğiniz şey,
her türlü ön yargıya, abartıya, hikayelere, yalanlara açıktır. Bu “şey”in içine
ne isterseniz koyabilirsiniz. Bilmediğiniz insan, toplum, renk, ırk, inanç,
insanı bir diğerinden farklılaştıran her şey. Benim naçizane tavsiyem, “diğer”in
perdesini biraz aralayın. Uzaktan söylenmek yerine yakından bir merhabayı eksik
etmeyin. Göreceksiniz ki uzak olan aslında o kadar uzak değil ve farklı olan
sadece bizim ön yargılarımız.
Doktor'un şu sözüyle bitirelim yazıyı: "Ne tam bir zenciyim, ne tam bir beyaz, ne tam bir erkek."