StatCounter

3 Şubat 2019 Pazar

YEŞİL REHBER ve YEŞİL ÖN YARGILARIMIZ



YEŞİL REHBER ve YEŞİL ÖN YARGILARIMIZ
-Dikkat, spoiler içerir-

 green book ile ilgili görsel sonucu

Bir İtalyan kabadayısı düşünün. Gece kulüplerinde garson gibi çalışıp aslında fedailik yapıyor. Tıpkı bizim pavyonların sözde “müdür”leri gibi. Başarı elde etmek için bir yerde Makyavelist, bir Mafya babasının şapkasını çalıp bulmuş gibi yapmakta beis görmüyor. Kocaman göbeğine 26 tane sosisli sandviç tıkarak bahis oynayabiliyor. Yalan söylemekte usta, lakabı “Dudak Tony.” Aynı zamanda geleneksel bir İtalyan aile babası. Kalabalık bir aile. Sürekli bir gürültü. Uzaktan İtalyan Amerikalılar enteresan görünüyor. Göçmen oldukları halde kendilerini herkesten fazla Amerikalı görüyorlar ve dolayısı ile o günün şartlarında fazlasıyla ırkçı bir çizgileri var. O kadar ki, eve gelen iki siyahi ustanın su içtikleri bardakları hiç duraksamadan çöpe atabiliyor. Kulüp bakıma alınmış ve üç aylığına bir iş lazım. Bir doktora şoför olması teklif ediliyor. Tony Vallelonga.

Doktor kocaman bir evde yaşayan biraz bohem, biraz grotesk bir figür. Tıp doktoru değil, müzik doktoru, siyahi bir müzisyen, Don Shirley. Hintli bir hizmetçisi var ve eve gelenlerin karşısında bir tahtta oturuyor. Rusya’da öğrenim görmüş, devrinin en iyi piyanistlerinden. O da kendisini siyahi toplumdan tamamen soyutlamış, beyazdan daha beyaz bir adam. İki müzisyenle birlikte kurdukları Don Shirley Üçlüsü’nün lideri. New York’ta çok da fazla ayrımcılığa tabi olmaksızın yapayalnız bir hayat yaşıyor. Eşinden ayrılmış, kardeşi ile bile görüşmüyor.
green book ile ilgili görsel sonucu

Bu tuhaf ikili bir seri konser programına gidecekler. Dudak Tony’nin görevi onu tüm bu konserlere yetiştirmek ve yardımcılığını yapmak. Kendisini işe alan yapım şirketinin görevlisi eline çok ilginç bir kitap veriyor. “Zenci Motorcunun Yeşil Rehberi”. Başlangıçta ne olduğu tam da anlaşılmayan bu kitabı arabaya koyuyor ve Güney’e doğru yolculuk başlıyor. Yeşil Rehber, Güney’de yolculuk yapmak isteyen siyahi motorcular için onlara uygun kalacak yerler rehberidir aslında.
green book ile ilgili görsel sonucu
Yol insana ne kadar çok şey öğretir. Bu yol da ikiliye bir hayat dersi verir. Çok enteresan bir ikilem söz konusudur. Doktor yol boyu tarlalarda çalışan siyahi işçilerden çok farklıdır. Arabanın içerisinden onlara bakmaya bile tenezzül etmez. Tarlada çalışan siyahiler de ona uzaylı gibi bakarlar. Ama Güney’in şartları zorludur bir siyahi için. Ayrımcılık hala daha hüküm sürmektedir. Bu yüzden o beğenmediği siyahilerle birlikte berbat bir otelde kalmak zorundadır. Çünkü beyazların oteli, restoranı, terzisi, otobüsü, hülasa her şeyi farklıdır. Ama hala burnunu aşağı indirmez. Tony ona yol boyu siyahi Blues şarkıcılarının isimlerini söyler. Hiçbirini dinlememiştir sözde. Şaşırır Tony, bir süre sonra kendisinin Doktor’dan daha fazla zenci olduğuna karar verir. Oysa Doktor bunlardan habersiz değildir, ama kendisini yerleştirdiği yerde bunlara hiç yer yoktur.
green book ile ilgili görsel sonucu

Doktor, haksız yere gözaltına alındığı karakoldan kurtulmak için Amerikan Başkanı’nı telefonla arayacak durumdadır, fakat konser verdiği restoranda bir yemek dahi yiyemez. Etrafındakileri yanında tutabilmek için paradan başka bir enstrümanı yoktur. Fakat filmin sonuna doğru paranın açamayacağı kapıları görür, Tony de paranın her şey olmadığını anlar. O yemek yiyemediği restoranda çalmayı reddeden Doktor, kendisine yemek yemesi için tavsiye edilen zenci barında tüm gece blues çalar, diğer siyahi müzisyenlerle birlikte.

Çok mu detay anlattım bilmiyorum, ama bundan çok daha fazlasını görmek mümkün filmde. Sosyal psikolojide ön yargının temelini “bilmemek” olarak anlatırlar. Her şey bilmemekten kaynaklanıyor zaten. Bilmediğiniz şey, her türlü ön yargıya, abartıya, hikayelere, yalanlara açıktır. Bu “şey”in içine ne isterseniz koyabilirsiniz. Bilmediğiniz insan, toplum, renk, ırk, inanç, insanı bir diğerinden farklılaştıran her şey. Benim naçizane tavsiyem, “diğer”in perdesini biraz aralayın. Uzaktan söylenmek yerine yakından bir merhabayı eksik etmeyin. Göreceksiniz ki uzak olan aslında o kadar uzak değil ve farklı olan sadece bizim ön yargılarımız.

Doktor'un şu sözüyle bitirelim yazıyı: "Ne tam bir zenciyim, ne tam bir beyaz, ne tam bir erkek."

16 Ocak 2019 Çarşamba

Bizimkiler Dizisi ve Palu Ailesi


Geçtiğimiz günlerde gazetelerin internet sayfalarında yer doldurmak için sık sık paylaşılan bir habere tıklayınca aklıma geldi. Bizimkiler dizisi, birkaç ayda bir bu internet sitelerinde haber olur: “Bizimkiler dizisinin oyuncuları şimdi ne yapıyor?” “Bizimkiler dizisinin filanca oyuncusu hayatını kaybetti” diye. Tıpkı Hababam Sınıfı filmi gibi. Yine benzer bir haber ve fotoğraf beni çocukluğuma ve ergenlik yıllarıma götürüverdi. Anne Nazan ile kızı Bilge yıllar sonra aynı karede. 

bizimkiler nazan bilge ile ilgili görsel sonucu

Küçük bir araştırma ile aralarındaki yaş farkının sadece 10 olduğunu seneler sonra öğrendim ve bu benim hiç dikkatimi çekmemişti. Anne öylesine iyi bir anne ve kız da bir kız evlat, her evdeki gibi. Sonra ilk bölümünü izleyebilir miyim diye video sitesini araştırınca, video kasetten indirilmiş çok bozuk görüntülerle ilk bölüme ulaştım. Tren yolculuğu ile Almanya’dan Türkiye’ye dönen bir aile. Heyecanla Haydarpaşa’da bekleyenler. İlk bölümü yayınlandığında izlediğimi çok iyi hatırlıyorum. Tam da hatırladığım gibi. İnsanı gülümseten sade ama içten diyaloglar.


Bizimkiler dizisini Umur Bugay ve ekibi kaleme alıyor. Umur Bugay kim, 1976 yapımı “Kapıcılar Kralı” filminin senaristi. Kapıcı Cafer de o filmdeki Kemal Sunal’ın canlandırdığı Seyit aslında. Tutmuş bir ekibin iyi bir uyarlaması. 13 yıl boyunca yayınlanmış Türk televizyon tarihinin en uzun soluklu yapımı. Benim kuşağım, öncesi ve kısmen benden sonrasının aklında mutlaka çok sağlam yeri olan bir dizi.


Çocukluğumda dizinin neden aklımda kaldığını çok iyi hatırlıyorum. Şükrü ile Şevket karakterlerini babamla amcama çok benzetirlerdi de ondan. "Şükrü, patlatacağım şimdi enseni!" Tıpkı onlar gibi babamlar da sık sık tartışırlar, bazen ciddi ciddi yükselirler, ama birbirlerine hiç kıyamazlardı. Asla birbirlerinden vazgeçmezlerdi. Sonra fark ettim ki aslında bu geniş kadronun içinde herkesin ailesinden ya da çevresinden bir karakter, bir esinti ya da bir parça vardı. Emekli apartman yöneticiliği yapan asker karakteri ne kadar bilindik bir şahsiyet. İkinciye evlenen Halil pazarlamanın karısı ile çocukları arasında denge kurmak için var gücüyle uğraşması. “Ben kimin için çalışıyorum iblis, güzel konuşun annenizle!” "O kadın nereden bizim annemiz oluyormuş baba?"  Taşradan İstanbul’a göç etmiş ve tutunmaya çalışan bir apartman dolusu insan. 465 bölüm boyuna hiç sıkmadan. Nasıl bir toplumsal tahlil, nasıl bir oyuncu kadrosu seçimi. Ağızlarda hiç de eğreti durmayan sloganik cümleler. “Şimdi tutturuyorum zaptı!”

bizimkiler şevket şükrü ile ilgili görsel sonucu

Dizide herkes bir diğeri hakkında dedikodu yapıyor aslında. Ama kimse bunu hissettirmiyor. Bunların arasında bir tek dürüst karakter var bu açıdan, “Maşuk”, yani papağan. Söylenenlerin hepsini duyuyor ve en söylenmemesi gereken yerde söyleyiveriyor. “Babacığım çatlak, çatlak!” Bu yüzden kimse sevmiyor papağanı, sen sus, büyükler konuşuyor burada diye. Sürekli olarak bir çocuk muamelesi. Dürüstlük ne kadar çocukça görünüyor. Ve bir de Cemil elbette, biracı Cemil. Kitabın ortasından konuşan, bir pencereden ibaret dünyasında her şeyin farkında olan ve hiç çekinmeden konuşan bir anti-kahraman. “Ben kimseden korkmam, benim adım Cemil!” "Cemil, sayın ağabeyim".

bizimkiler cemil ile ilgili görsel sonucu

Dizinin en kötü karakteri “Katil” Aykut Oray. Neden katil dendiğini bilen yok, dizinin en başında bir Türki Cumhuriyet’te hapiste yatıp çıktığını bildiğimiz bir kabzımal. Ama cinayetten yatmadığı kesin. Kötü adam ama yaptığı en kötü şey apartmanın plastik çöp bidonlarına arabası ile çarpmak her seferinde. Horozuna sevdalı, bitirim, hak yedirtmeyen bir kahraman aslında. “Demokrasilerde çareler tükenmez komşum”. Bir o dönemin kötü adamına bakıyorum, haydi Yönetici Sabri de bu kapsama alınsın, bir de günümüz dizilerinin kötü adamlarına bakalım. Köylerde çekilen dizilerde bile binbir çeşit melanet, entrika, şiddet, suç cenderesi. İnsanın midesini bulandıran ilişkiler. Oysa “Bizimkiler” dizisinde hiçbir kadına el kalkmadı, hiç şiddete uğramadı karakterler. En şiddetli sahnelerden biri, Cafer”in limonata satmasına izin vermediği için Katil’in Sabri’ye tehditle bardak bardak limonata içirmesi.  Sabri’nin ikisini mahkemeye vermesi bu gülünç suçtan. Cafer’in korkusu ve arayı düzeltme çabaları. Oysa şimdi tecavüz, şiddet, katliam, gırla gidiyor dizilerde. Gitmesine gidiyor da, toplum da aynı kalmıyor ki? Palu ailesi vahşeti daha yeni patlamış, cinayetler, işkenceler, tecavüzler. Oysa bu insanlar, toplumun marjinal değil sıradan insanları. Bunlar da taşradan gelmiş ve İstanbul’da hayatta kalmaya çalışan Anadolu insanları. Cem Yılmaz’ın dediği gibi, “Hani biz marjinaldik?” Oysa ne kolay çözülürmüş eskiden işler: “Ayıptır komşum, insan komşusunu mahkemeye verir mi?”

bizimkiler katil ile ilgili görsel sonucu

palu ailesi ile ilgili görsel sonucu

O dönemin düzenlemelerinde bir problem olmadığı için karakterler akşamları iki kadeh parlatıyor sık sık. Baba emekli hakim Hüsnü Bey, oğulları ile bir araya geldiğinde mutlaka rakı içiliyor ve keyfe gelince hem söylüyor, hem oynuyor “Odalarında kuru da meşe yanıyor efem”. Oysa şimdi televizyon üzerinde sıkı denetim var. Alkol içmek, göstermek, ima etmek hatta ismini söylemek yasak. Sigara da keza öyle. Varsa bile blurlanıyor ve gösterilmiyor. Küfür bir yana kötü sözler bile makaslanıyor. Ama bir şey size tuhaf gelmiyor mu? O içki ve sigaranın serbest olduğu dizide herkes ne kadar nazik ve düşünceli. En küçük bir suç yok, çok zorlasan Cafer’in limonatayı çeşme suyuyla yapması söylenebilir. Bir de şimdiki sınırlı dizilere bakın. Her şey ne kadar ayan beyan, çirkin, bayağı, avam. Pek çok sahnede çocukların gözlerini kapatıyoruz. Oysa aynı kuşakta yayınlanan Bizimkiler dizisinde çocukların görmemesi gereken hiçbir sahne yok.  “Sevim koş, Katil gidiyor!” “Katil gidiyor sayın abim, var mı kardeşine bir emrin?”bizimkiler hakim ile ilgili görsel sonucu

Bizimkiler dizisi, özlemini çektiğimiz bir apartmanın fotoğrafıdır aslında.  

“Vatandaşa cart curt yok!”
“Aynen abicim, tak!”

bizimkiler dizisi ile ilgili görsel sonucu

Aramızdan göçen tüm Bizimkiler dizisi oyuncularını rahmetle ve sevgiyle anıyorum.