Bugün, bir hocamın tavsiyesi ile enteresan bir film izledim. Adı "Kitchen Stories" (Mutfak Öyküleri). 2001, Norveç-İsveç ortak yapımı.
Aslında oldukça farklı bir konusu var ve bir festival filmi niteliğinde. Bu nedenle geniş kitleleri çekebilecek bir film değil, ama ilginç bir konuya sahip olduğu yadsınamaz. Doktora dersi olarak "Nitel Araştırmalar" alıyorum ve konusu aynen filmin konusunu içeriyor -Hayatın doğal akışı içerisinde gözlemler.
İsveçli ev hanımlarının ve ev ekonomistlerinin kurduğu bir enstitü var. "Ev Araştırmaları Enstitüsü (HFT)", kadınların mutfak davranışlarını gözlemliyor ve onların mutfak içerisinde daha az yürümelerini sağlayacak tasarımlar geliştiriyor. Ev kadınlarında başarılı olunca, bekar erkekler üzerine de bir çalışma yapma ihtiyacı ortaya çıkıyor ve bu amaçla Norveç seçiliyor. Oyuncak bir at almak üzere gönüllü olan erkeklerin evlerine gözlemciler gönderiliyor. Bunlar, nitel araştırmaların "pozitivist" metotlarını uygulayacaklardır. gözlemci, mutfakta çok yüksek bir sandalyeye oturur, ev sahibi ile hiç konuşmaz, hiçbir etkileşime girmez, hiçbir şey paylaşmaz ve işlere destek olmaz. araştırmacı tüm doğaya "deney" gözlüğü ile baktığı için, oradaki "bekar erkeğin" insan olarak görülmesi söz konusu değildir. o sadece deneyin nesnesidir. bu insan olmasa maymun da olurdu, gergedan da. onun için değişen bir şey yoktur.
Ekibin başında Malmberg isimli bir baş araştırmacı vardır. Çalışmanın sahibi Dr. Ljungberg isimli kişi tarafından, Doktor ünvanı verileceği sözü ile uyutulur ve işe koşulur. Malmberg, pozitivizmi artık damarlarında hisseden , katı, duygusuz sevimsiz bir adamdır. Gözlemcilerden Folke Nilsson da başlangıçta böyle bir kişidir. Zaman içerisindeki değişimler, filmin de konusunu oluşturacaktır.
İsveç ve Norveç, sınır komşusu olmak ve benzer bir kültürü paylaşmakla beraber, birbirlerinden oldukça farklı iki ülkedir. Bu keskin fark, yolda kullanılan şeritlerin farklılığıyla gösterilir. İsveç trafiği soldan işler. Onlar bunun çok bilimsel olduğunu iddia ederler. Aslında her konuda oldukça bilimseldirler. Öte yandan Norveç'te trafik sağdan işler. Tam sınırın bölündüğü kulübenin önündeki bariyerde yol değişir. bununla insanların hayat tarzı da değişir. İsveç bilimseldir, Norveç köylüdür. İsveç'te ilişkiler oldukça resmi ve mesafelidir, Norveç daha teklifsizdir.
Isak, başlangıçta oyuncak atın hatrına bu araştırmayı kabul etmişse de, sonradan vazgeçmiştir. onun ne kadar huysuz bir ihtiyar olduğu hakkındaki bilgileri, tek komşusu ve arkadaşı Grant'tan alır Folke. Karavanı ile görev erine, yani Isak'ın evine gelir. Sadece gözlem amaçlı olarak mutfakta olacak, kalan zamanını kendi karavanında geçirecektir. Isak, onu bir türlü evine almaz. Günlerce uğraşırlar. Sonunda bir gün razı olur ve konuşmadan kapıyı açar.
Günlerce konuşma olmaz. Folke görevine bağlı, Isak ise inatçıdır. Her türlü aksiliği ve sabotajı yapar. Çıkarken Folke mutfakta olduğu halde ışığı söndürür, mutfakta yemek yapmaz, kendi yatak odasını tercih eder.
Folke, disiplinli bir İsveçlidir. Başlangıçta şapkasını bile çıkarmaz. Özellikle bir Türk gözüyle seyredince oldukça tuhaf gelir. Kuralların tamamı kuraldır onun için. Günlerce tek kelime konuşmaz ki yine bir Türk için imkansıza yakın bir durumdur. Sonra şapkası çıkar. Ceketi ve ayakkabıları. Yavaş yavaş gevşer, bu araştırmanın doğasına da yansır.
Isak gözlemlenmekten oldukça sıkılmıştır. Kendince bir yöntem bulur ve prosedürü tersine çevirir. Folke'nin tepesinden bir delik açarak onu gözlemlemeye başlar. Böylece gözlemci, gözlemlenenin yerine geçmiştir artık. Bu tür araştırmalar doğal hayatın içinde olduğu için, bahsettiğim olay her zaman için olabilir. siz bir grubu gözlemlediğinizi sanırken, tüm grup doğal davranmayı bırakmıştır ve sizi izlemektedir. Ciddi bir paradoks, bir fasit daire vardır artık. Gözlem amaçsız bir mecraya doğru hareketlenmiştir.
Gözlemci, ideal olarak gözlemlediği olguya hiçbir şekilde müdahale edemez. Fakat Folke gevşemeye başladığı bir dönemde, yumurtasını yemek için Isak'ın tuzunu ödünç alır, tuzluğu farklı bir yere koyar. Isak tuzu bulmak için mutfakta dört döner. Zaten Folke, ihtiyarın mutfak içerisinde izlediği paternleri izlemekte ve kayda almaktadır. Yaptığı müdahale, verilerin normalden sapmasına yol açmıştır.
Bir gün Isak'ın tütünü biter. Onun üzüntüsüne dayanamayan Folke, kendi tütününden verir. Tütünü seven Isak, kendisine de bu tütünden almaya başlar. Onu gören Grant da aynı tütüne başlar. Alışkanlıkları da bozmuştur Folke.
Diğer bir gözlemci olan Green, tüm kuralları alt üst etmiş ve ev sahibi ile içki içmeye başlamıştır. Bu isealist İsveçli bilim adamları için bağışlanacak bir suç değildir. Ama suç bulaşıcıdır. Folke ile Isak kanka olmuşlardır. Kıskanç komşu Grant bunu hazmedemez. Araştırma planlandığı gibi yürümez. Çok uzatmayayım, en sonunda Folke ayrılmak zorunda kalır. Isak üzüntüsünden ölür. Final sahnesi de süpriz olsun.
Filmin bizler için aslında ciddi mesajları var. İnsanlar denek hayvanları değildir. Her insan biriciktir ve denek olmayı istemez. Bu, daha başında işleri tehlikeye sokar. Bir şeyin dışındaymışçasına içinde olunamaz. İdeal bir araştırma ya da gözlem yapmak mümkün değildir. Bu mümkün olmadığına göre; öte yandan kurallar da böyle olduğuna göre, uyulmayan kurallar doğrultusunda alınan sonuçlar ne denli bilimseldir, bunu da tartışmaya açıyor yönetmen, zaman zaman esprili bir dille.
Benim açımdan zamanlaması hoş bir film oldu. Umarım seyrettiğinizde sşiz de keyif alırsınız.
http://www.imdb.com/title/tt0323872/
"Görmek için gözleri, duymak için kulakları olan kişi bilmelidir ki, hiçbir ölümlü sır saklayamaz. Eğer dili susarsa parmak uçlarıyla konuşur, ihanet her gözeneğinden sızar" Sigmund Freud
StatCounter
21 Mart 2013 Perşembe
18 Mart 2013 Pazartesi
Kimlik Referansları
Kimliksiz insan olur mu? Her birimizin elbette kimliği var. Cebimizde taşıdıklarımız bunların resmi olanları elbette. Fakat siz kendinizi nasıl tanımlıyorsunuz? Sizin kimlik referansınız nedir? Kimi ya da neyi baz alıyorsunuz? Türk ya da başka bir etnik grup? Fulbol takımı? Yaptığınız meslek? Birisinin karısı ya da kocası olmak, bilemedin sevgilisi? Babası ya da annesi? Bir ideolojik düşüncenin adamı? Bir partinin neferi?
Ne kadar zor değil mi, ben sadece "filancayım" diyebilmek? Ne kadar meşakkatli kendini tanımlamak... Kimlik referanslarımız bizim maskelerimiz aslında. Kendimizi betimleme biçimlerimiz. Şu ya da buyum diyebilmemiz. Üstelik değişken kimi zaman. İşyerinde başka bir referansımız var, sosyal hayatta başka, sosyal medyada bambaşka. Kimilerimizin gizli kimlikleri var. Süper kahramanlar gibi..
Sen kimsin?
Bendeniz Emrah. Sadece Emrah. Ya senin referansın? Kendine adınla referans olabilecek durumda mısın? Hamili kart yakınları...
Ne kadar zor değil mi, ben sadece "filancayım" diyebilmek? Ne kadar meşakkatli kendini tanımlamak... Kimlik referanslarımız bizim maskelerimiz aslında. Kendimizi betimleme biçimlerimiz. Şu ya da buyum diyebilmemiz. Üstelik değişken kimi zaman. İşyerinde başka bir referansımız var, sosyal hayatta başka, sosyal medyada bambaşka. Kimilerimizin gizli kimlikleri var. Süper kahramanlar gibi..
Sen kimsin?
Bendeniz Emrah. Sadece Emrah. Ya senin referansın? Kendine adınla referans olabilecek durumda mısın? Hamili kart yakınları...
Gül Yüzlüye-18 Mart anısına
Kızımın 18 Mart Şehitleri Anma gününde okuması için yazdığım kısa şiiri paylaşmak isterim. Ruhları şad olsun...
Gül Yüzlüye
Eğilirken yedi düvel,
Türk namlusunun önünde.
Koşuyordu zaferlere,
Mehmetçiğim hep en önde.
Düşman kirli potinini,
Basınca Türk toprağına,
Ayaklandı hep yürekler,
Kıyılır mı bu vatana.
Kanatlandı yorgun bir halk,
Düşmanın üstüne yağdı,
Yeryüzünde, gökyüzünde,
Türk’ün destanı çağladı.
Sarı saçlı, mavi gözlü,
Çanakkale kahramanı,
Bize ölmeyi emretti,
Türk ulusu uyandı.
Gülümsedi gül yüzlümüz,
Anafarta bahar oldu.
Türk’ün büyük destanını,
İşte orada buyurdu!
Emrah Akçay
12.03.2013
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)